Günlerden Pazar, hava güzel ve futbol oynamaya elverişli.
Muratlı Atatürk Stadyumu’na arkadaşlarımla birlikte geldim. Her iki takım da sahadaki yerini almış, maç başlamak üzereydi. Tribünlere bir baktım, çok hoşuma gitti. Taraftarın maça ilgisi yüksekti ve bugünü, bu maçı, bu güzel taraftarlarla alırız düşüncesindeydim.
Temsilcimiz Muratlı Belediyespor 10 puanda, rakibimiz Tekirdağ temsilcisi 100. Yılspor ise 7 puandaydı. Süper Amatör Ligi takımlarının sahada gösterecekleri mücadele eminim ki maça gelen herkese iyi futbol seyrettireceklerdi.
Arkadaşlarımla birlikte yerlerimize oturduk. Yan tarafımızda misafir takımı desteklemek için gelen bay ve bayan taraftarlar yerlerini almışlardı. Onlar da haliyle kendi takımlarını destekliyorlardı.
Müsabaka orta hakemin düdüğüyle başladı.
Yardımcı hakemlerden biri bayandı, tribünlere yakın olan yerde görev yapıyordu.
Maçın henüz başında birkaç pozisyonda yanlış bayrak kaldırsa da genel anlamda görevini layıkıyla yerine getirdiğinin inancındayım.
Yardımcı bayan hakem, hani birkaç hatalı bayrak kaldırdı ya artık; ne yapsa yaranamaz hale geldi. Maçı izleyen taraftarlar arasından bir grup seyircinin her bayrak kaldırışına yanlış bayrak kaldırmış gibi sözlü tepki vermesi hiç de hoş olmadı hani.
Maçın ilk yarısı oynanırken orta hakeme, rakip oyunculara küfürler edilmesi, tribüne gelen misafir bayan taraftarların rahatsız olmalarına yol açtı. Adeta diken üzerinde oturuyorlardı. Maç bitse de şu tribünlerden bir an önce uzaklaşsak havasındaydılar.
Eeee bence de haklıydılar.
Yardımcı bayan hakeme edilen sözlü saldırılarla, oyunculara edilen küfürlere tabi ki kayıtsız kalınamazdı.
İlk yarı hakemin bitiş düdüğüyle sona erer ermez kendilerini dışarı attılar.
Maçı izlemek için kendilerine yer arıyorlardı. Hakem ve misafir oyuncuların çıkış yaptığı kapının girişindeki bankta kendilerine yer buldular.
Maçın ikinci yarısı başladı.
Ev sahibi Muratlı Belediyespor, ilk yarıyı 1-0 önde tamamlamanın rahatlığı içinde oyununa devam ediyordu. Her şey taraftar için de güzeldi, takım galip ya hani...
Sahanın kenarında oturan 6-7 bayan ve onlara eşlik eden yakınları 2-3 erkek taraftar kimsenin gözüne batmıyordu.
Rakip takım 1-1 beraberliği yakaladı. Golden 7-8 dakika sonra da sahada 10 kişi kaldı.
Ne yalan söyleyeyim maç başından beri bizim çocuklardan daha iyi futbol oynuyorlardı.
Sahada bir eksik kalmalarına rağmen oynadıkları futboldan ödün vermeden mücadelelerine devam ederek; ikinci golü de bularak galip duruma geldiler.
Maç bitti bitecek derken ne hikmetse saha kenarında maçı izleyen bayanlar ve yakınları taraftarın gözüne öcü gibi göründü.
Taraftarlardan bazıları sözlü saldırılarda bulunmaya başladı. (Sizin ne işiniz var orda gibi.)
Red Kit çizgi filmlerinin kötü adamları, bir o kadar da sempatik karakterleri Daltonlar Çetesi hortladı zannettim.
Dedim ne oluyor!
Maçta kendilerine yer bulamayan, yedek oyuncularının da sahadan çıkıp soyunma odalarına giderken maçın son anlarını giriş kapısında bayanların yanında heyecanla izlemeleriyle birlikte; bayanların oturduğu kapının orası kalabalık olunca, bizim taraftar oraya yöneldi. Bağırmaya ve tepki göstermeye başladı.
Ya sizler ikinci yarının başında orada oturanları hiç görmemiş miydiniz de mağlup durumdayken, hatta maç bitti bitiyor derken mi gözünüze takıldılar?
Tepkinizi keşke o zaman gösterseydiniz...
Verdiğiniz tepki ikinci yarı başlarken olsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Haklısınız. Orada asla maç izlenmez. Biz nasıl tribünden izliyorsak, herkes de burada maçı izlemeli.
Bayan var diye baştan tepki vermediğinizi de biliyorum.
İşte kahrolası mağlubiyet, içimizdeki canavarı ortaya çıkarıveriyor.
Maç sonundaki bağrışlar, yüksek sesli tepkiler, yani her kulaktan bir ses çıkıyordu.
Stadyumda görevli emniyet personeline karşı tepkiler de kulakları çınlatıyordu.
Rakip soyunma odasının önündeki bayanlar, film izler gibi bizim taraftarları izliyorlardı. Bazıları da gülümseyerek alaycı bakıyordu. Yenilince neredeyse ağlayacaklar gibi alaycı bakışlarla…
Sanki mağlup olmamızın sebebi saha kenarında maçı izleyen taraftardı.
Birden günah keçisi hakemler ve saha kenarındaki taraftarlar oldu.
‘İlk önce iğneyi kendine, sonra da başkasına batır’ derler.
Siz neden mağlup oldu bu takım, nerde hata yaptık diyeceğiniz yerde yenilgiyi unutturup, başka hedeflere yöneliyorsunuz be ağabeycim; oldu mu bu şimdi?
Takımın hocası oyuncu değişiklikleri yapıyor, hatalı veya hatasız bunu ben bilemem. Oyuncusunu sahadan alıyor, zaten takım mağlup, onun verdiği gerginlik var anlıyorum.
Amaaaa şunu anlayamıyorum.
Biz de zamanında futbol oynadık ve hala da oynamaya çalışıyoruz.
Oyundan çıkan oyuncu sahadan çıkarken sahanın demir kapısını açıp son gücüyle çarpması normal değil ama anlayışla da karşılayabiliriz; çünkü takımı mağlup. Hele hele evindeki maçta hiç istemezsin mağlup olmayı. Ama giydiğin o formayı çıkarıp fırlatman hiç de hoş karşılanacak bir şey değil be kardeşim. Forma da bir bayrak sayılır, yere atılmaz. Haklı olabilirsin, oyundan çıkman belki de yanlış bir tercih idi ama sana bu hareket yakışmadı.
Oyuna giremeyen genç Muratlılı bir kardeşim de daha şimdiden futbol oynamadan terbiyesizlik moduna girmiş bile.
Üç oyuncu değişikliği yapılmış, kendine sahada yer bulamamış olabilirsin. Hocanın tercihidir bu, saygıyla karşılayacaksın ve zamanı geldiğinde sen de o formayı giyeceksin. Maçın bitmesine beş dakika kala soyunma odasının yolunu tutuyorsun yanında arkadaşınla birlikte. Sahanın demir kapısını yanındaki arkadaşın açıyor, sen ise neyin tribini yaşıyorsan artık, bir anlam veremedim. Senin yaşın daha 16, sen ilk önce futbol oynamaya çalışıp hocanın gözüne girmeye çabala, terbiyesizliğe gerek yok. Sen kimsin ki daha bu yaşta o demir kapıyı son gücünle çarparak, küfür eder gibi sahadan çıkıyorsun? Ama sende suç yok. Sen böyle yetişmişsin, başın fazla havalarda kardeşim.
Atatürk’ün çok manidar bir sözü var; "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim" diye. Sana başka bir laf söylemeye gerek yok bu sözün üzerine…
Gelelim bu köşe yazısının başlığına,
Neden bu başlık diye merak edebilirsiniz...
Fenerbahçe’nin eski başkanı Aziz Yıldırım’ın taktiğini ezeli rakibi Galatasaray taraftarı çok daha iyi bilir.
Fenerbahçe rakibine yenilir ya da son maçlarda şampiyonluğu başkasına kaptırınca ortaya bir söz atan Aziz Yıldırım, yenilgiyi, kaçan şampiyonluğun mutsuzluğunu gölgede bırakarak; gündem dışındaki sözleri ile ne galip gelen tarafın, ne de şampiyon olan tarafın başarısını söylediği sözlerle gölgede bırakır, daha ilk saatlerde gündemi değiştirirdi.
Bizim Muratlı Belediyespor’un mağlubiyeti de sosyal medyada yayımlanan sözlerle unutturuldu. Mağlubiyetin faturası hakem ve misafir takım taraftarına kesildi.
Aziz Yıldırım büyük başkan, izinden giden yöneticiler de bu yolda ilerleme kaydediyor.
Neden kaybettik biz acaba? Oyuncu değişiklikleri mi yanlıştı? Yoksa sahada bazı oyunculara fazla mı sabredildi? Bunu oturup konuşmalı, yenilgiyi unutturmak yerine önünüzdeki maçlarda da aynı hataları yapmamak adına yarayı şimdiden tedavi etmeniz iyi olmaz mı? Bu bir iş kazası olsun ve önleminizi erkenden alın. Hataları araştırıp bularak ve ders alarak yapacağınız olumlu çalışmalarla herkesi mutlu edersiniz...


MURATLIMIZIN EN BÜYÜK SORUNU NEDİR?
Çevre ve hava kirliliği
Ulaşım ve otopark
Çarpık kentleşme
Alt yapı ve kanalizasyon
Asayiş ve uyuşturucu
Yeşil alan ve parklar
Yol ve kaldırımlar
Günlük Kurlar